Zaferi Nasıl Kazandık?
Uşak'ta esir Başkomutan Trikopis’le General Denis’ i karşısına getirdikleri zaman, kendisi de bu kadar kolay ve çabuk zaferin merakı içindeydi. Onları dostça yanına aldı ve meslektaşça konuştu. General, bir ucu Afyonkarahisar'da, öbür ucu Kütahya'da bulunan bir Türk ilerleyişinin bir anda kesinleşerek hızla daraldığını, etraflarını gitgide üçgenlemesine kapladığını ve sonunda kendilerini bir dağın eteğine doğru sürdüğünü söyledi!
- Böyle bir şeyin olacağını anlamadınız mı?
Trikopis taarruzun son dakikaya kadar iyi gizlenmiş olduğunu itiraf etti. Kendisinin yüksek yaylada tedbirler alınmaksızın barınılamayacağını yüksek makamlara anlatamadığını söyledi. Ordularını kuşatan üçgen darala darala öyle bir kerteye gelmişti ki bir yamacın eteğine dalmışlardı.
- O zamana kadar toplarımızı az çok kullanarak geri çekiliyorduk. Fakat sırtımız o yamaca dayatıldıktan sonra kıpırdamaklığımıza imkan kalmamıştı. O sırada işleyemez bir darlığa geldik. Ancak ellerimizdeki tüfekleri kullanabiliyorduk. Sonunda bir an geldi ki tüfeklerin bile işleyemediği bir darlığa düşürüldük. Süngüler parlamaya başladı. Arkamız, önümüz, her yanımız süngü! Böylece artık iş bitmişti. Atımı bile bulamıyordum. Yaya olarak ormanlar içine düştük.
Sonra sordu:
- Siz bu harbi nereden idare diyordunuz?
- İşte tam o süngülerin parladığını söylediğiniz yerde askerlerin yanında idim.
- Harp böyle kazanılır. Yoksa 550 kilometre uzakta, durum gözde görülüp hüküm verilmeksizin, bir harita üzerinde pergelle ölçülerek yattan idare edilemez dedi.
Falih Rıfkı Atay “Çankaya” Kitabı’nda o günleri ve hissettiklerini nasıl anlatmış; Ben ömrümde hiçbir edebiyat eserinde, ordulara ilk hedeflerinin Akdeniz olduğunu bildiren günlük emri okurken duyduğum zevki duymadım. Bu, bütün heyecanların üstünde bir heyecan veren, bütün şiirlerinin üstünde bir şiirdi. Ne olmuştuk, biliyor musunuz? Kurtulmuştuk. Ah Mustafa Kemal, Mustafa Kemal sana ölünceye kadar o günün sevincini ödeyebilmekten başka hiçbir şey düşünmeyeceğim. Konuşmak için dilim, yazmak için kalemim tutuldu. İkdam’ daki Yakup Kadri’ yi aradım, ilk vapurla İzmir'e gitmeyi teklif ettim. Tuhaf şey: İzmir'in alındığı haberi geldiği vakit içimizde artık sevinme gücü kalmamıştı. Gönlümüz, uzun ve derin uykuya dalmış gibi idi. Bir hastanın başında günlerce beklemekten sonraki yığılıp kalma ya benzer bir uyku… Hatta daha fazla ağlamalı bir hal… Bir akşam önce şampanya bayramı yapanların yüzlerindeki onulmaz yası gidip görmek düşüncesinden bile sevinmiyorduk. Nemiz, varsa bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaş olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı’ nın vicdanımızı ve kafamızı Doğu’ nun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcağını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos Zaferi’ ne borçluyuz.
Kaynak: "Çankaya" Kitabı Falih Rıfkı Atay
Yorum yap