Çavdar tarlasında çocuklar
Orijinal isim: The Catcher in the Rye
Yazar: Jerome David Salinger
Yapı Kredi Yayınları / EDEBİYAT
Kapak Tasarımı : Nahide Dikel
Editör : Birhan Keskin
Çeviren : CoÅŸkun Yerli
J. D. Salinger (Jerome David Salinger) 1 Ocak 1919’da New York’ta doÄŸdu. Oldukça gizemli bir hayat süren, röportaj yapmaktan kaçan, hatta fotoÄŸraflarının çekilmesine bile izin vermeyen yazar, anılarını kamuoyu ile paylaÅŸan kızını bile hayatından çıkarmıştır. Salinger, kendini gizlemeye çalıştıkça daha çok merak edilen ve konuÅŸulan bir yazar olmuÅŸtur. 1948 yılında “Muz Balığı İçin Mükemmel Bir Gün” isimli kısa öyküsünü The New Yorker’a göndermiÅŸ, bu öykünün özgünlüÄŸünden etkilenen dergi editörleri yazarla yeni öyküleri için sözleÅŸme yapmıştır. İşte daha sonraki öykülerinde ve kitaplarında oldukça sık bahsi geçecek olan Glass Ailesi’nin hikayesi de bu süreçte kaleme alınmıştır.
Yazarın 1951 yılında yayınlanan The Catcher in the Rye kitabı, 1967'deki Adnan Benk'in İngilizce aslından deÄŸil de Fransızca versiyonu olan "L'Attrape-cœurs"den yaptığı dolaylı çevirisinden ötürü Türkiye'de "Gönülçelen" adıyla basılır. Kitabın daha sonra Yapı Kredi Yayınları tarafından basılan ve CoÅŸkun Yerli tarafından yapılan çevirisinde ise Türkçe adı özgün adına daha yakındır: "Çavdar Tarlasında Çocuklar".
Romanda 16 yaşındaki Holden Caulfield’ın başından geçenler kendi aÄŸzından anlatılmaktadır. Kahramanın 16 yaşındaki bir genç olduÄŸu düÅŸünülürse, anlatım dili o yaÅŸtaki gençlerin kullandığı dile yakın, samimi, heyecanlı, argo ve cinsellik içeren, hatta ÅŸaşırma ünlemleri, inandırma sözcüklerinin de sıkça tekrarlandığını görürüz. Sıkça tekrarladığı ‘ÅŸaka yapmıyorum, yemin ederim, gerçekten, kusacağım’ gibi betimlemeler ise olayları gerçekten de bu yaÅŸlarda bir gencin azından dinlediÄŸiniz izlenimini veriyor.
Kahramanımız Holden yine okuldan kovulmuÅŸtur. Okuldan ayrılması gereken zamandan birkaç gün önce, yine okulda yaÅŸadığı tatsız bir olaydan sonra bavullarını toplayarak ayrılır ve evine gitmek istemediÄŸi için ÅŸehirde dolaÅŸmaya baÅŸlar. Kitapta Holden’ın okuldan uzaklaÅŸtığı ve eve gitmediÄŸi o üç gün boyunca yaÅŸadıkları, yaptıkları/yapamadıkları anlatılır. Tabi bu süre içinde anlattığı anılarla yıllar öncesine götürür. Kimi zaman çocukluÄŸunu, kimi zaman ailesini ve arkadaÅŸlarını, bazen eski okullarını anlatır. Kitabın anlatıldığı süre üç gündür ama siz onun neredeyse küçüklüÄŸünden itibaren yaÅŸadıklarını, hangi ruh halinde olduÄŸunu anlayabilirsiniz.
Bu süre içinde, kendi dünyasında verdiÄŸi savaÅŸtan, yetiÅŸkinlerin ve insanların sahteliÄŸinden bahseden büyüme sancıları çeken bir gencin kendinin bile aslında ne istediÄŸinin farkında olmadığına ÅŸahit oluruz. Holden çevresindeki herkesi sevmeyen bir gençtir. Çünkü insanların doÄŸal, samimi ve içten olmasını bekler. Yapmacık ve görgüsüz kiÅŸiler onda samimiyetsizlik uyandırır. Bu nedenledir ki, hayatta en çok sevdiÄŸi kiÅŸiler kardeÅŸleri Phoebe ve Allie’dir.
Derslerinde pek baÅŸarılı deÄŸildir, hep zayıf alır bu yüzden de gittiÄŸi okullardan kovulmuÅŸtur. Bu son gittiÄŸi okuldan da İngilizce dersi hariç tüm derslerinin zayıf olmasından ötürü kovulduÄŸundan bahsediyor. Aslında İngilizce dersi çok iyi, kompozisyon yazmayı çok seviyor. Bir arkadaşına ödevinde yardımcı olurken kardeÅŸinin beyzbol eldiveninden bahsediyor. Ne var ki, sadece bir beyzbol eldiveni diyebilirsiniz ancak yazmak için seçtiÄŸi beyzbol eldiveni ve onu anlatış ÅŸekli, onun ne kadar duygusal olduÄŸuna dair ipuçları veriyor. EÄŸer çevresinde onu biraz daha iyi anlayıp doÄŸru iletiÅŸim kurabilen bir yetiÅŸkin olsaydı, daha farklı bir eÄŸitim hayatı olabilirdi diye düÅŸündürüyor. Bu nedenle de kendisini en iyi anlayan kiÅŸi olan küçük kardeÅŸi Phoebe’ye olan düÅŸkünlüÄŸünü sık sık anımsıyor, anımsatıyor.
Kitapta kullanılan argo kelimeler ve Holden’ın çok sık cinsellikle ilgili düÅŸüncelerinden bahsetmesinden ötürü, kitap ilk yayınlandığı yıllarda yasaklılar listesine bile girmiÅŸ. Kitabı “alışılmadık derecede parlak” diye yücelten yorumların yanısıra kitapta kullanılan rastgele cinsellikten, dini kötülemesinden ötürü ise ‘sapkınlık’ olarak eleÅŸtirenler de olmuÅŸ.
Salinger, bir röportajında çocukluÄŸunun o kitaptaki kahramanın hayatına çok benzer geçtiÄŸini, insanlara kitapta bundan bahsetmenin ise büyük bir ferahlama getirdiÄŸini belirterek, romanın bir nevi otobiyografik olduÄŸunu belirtmiÅŸtir. Böyle olduÄŸunu aÄŸabeyinden bahsederken de anlayabiliriz. Holden’ın aÄŸabeyi D.B. ünlü bir yazardır ve daha iyi para kazanabilmek için Hollywood’da senaryo yazarlığı yapmaya baÅŸlamıştır. Bu durum Holden’ın hiç de onaylamadığı bir durumdur. Yazarın gerçek hayatında Holden gibi gösteriÅŸten uzak olmak istemesi, kitapta konusu geçen ve herkesin önünde büyük bir heyecanla piyano çalan piyanisti eleÅŸtirmesi ve “ben bir piyanist ya da aktör filan olsaydım ve bu sersemler de benim olaÄŸanüstü biri olduÄŸumu düÅŸünselerdi, bu durumdan nefret ederdim. Beni alkışlamalarını bile istemezdim. Ben piyanist olsaydım, gider bir kenefe kapanır, öyle çalardım” diye bahsetmesi de bunu doÄŸrular niteliktedir.
Holden’ın yaÅŸamış olduÄŸu üç günlük macera etrafında bize aktardığı hayatından kesitlerle birlikte, o üç günün sonunda hayatının nasıl bir yöne gittiÄŸini merak ettiriyor.
Yorum yap